Erdemli Nesil Gebze Buluşması

0

Erdemli Nesil Buluşmaları başlığı altında organize edilen tanışma ve kaynaşma toplantılarımızdan üçüncüsü, Tuzla ve Pendik temsilciliklerimizin de katılımı ile 13.06.2015 tarihinde Gebze Temsilciliğimizin ev sahipliğinde gerçekleşti.

Toplantıda, dernek başkanımız muhterem Abdullah Özçelik beyefendi ilk dönem sahabe neslinin özelliklerini anlattı:

“Geçen buluşmamızda İnsanlığın İslam’a ihtiyacı olduğunu ve bizden önceki nesillerin İslam’ın yaşanması ve bize kadar ulaşması konusunda çok büyük fedakarlıklarda bulunduklarını ifade etmiştik. Allah’ın, Muhammed Suresi 7.Ayette; Ey İman edenler siz Allah’a yardım ederseniz Allah ta size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar. Emri gereğince Müminlerin Allah’ın dini ile insanlar arasındaki engelleri kaldırmak için çok büyük gayretler gösterdiğini ifade etmeye çalışmıştım.

Bu gün ise, İslam’ın bir nizam olarak yaşanılır kılan ve tüm dünyaya İslam’ın bir bütün olarak yani hem fert hem de toplum planında uygulanabilir bir din olduğunu kanıtlayan ilk neslinin(Sahabe Neslinin) bunu nasıl başardığını, hangi özellikleri ile bu muvaffakiyete ulaştıklarını anlatmaya çalışacağım.

Neden ilk nesli iyi incelemek zorundayız?

Çünkü dün olduğu gibi,bu gün de tüm dünya İslam’a muhtaçtır. İslam hem fert hem de toplum planında yaşanmadan insanlığın huzur bulması mümkün değildir. Bu sebeple bunu başaran bir topluluğu mutlaka incelemeli ve o toplumun öne çıkan temel özelliklerini iyi tahlil etmeliyiz.

Sahabe kimdir?

İlk nesil(Sahabe Nesli) dediğimizde bizler hadis ekolü mensuplarının anladığı manada ömründe sadece bir kez de olsa peygamberi görmüş kişileri kastetmiyoruz. Bizler Sahabe derken, peygamberin rahle-i tedrisinden geçmiş, onun kutlu mücadelesine omuz vermiş ve ona dost ve arkadaş olmuş kişileri kastediyoruz. Ve aynı zamanda bizler bir kısım özelliklerden söz ettiğimizde de tüm sahabelerin bu özellikleri üzerinde taşıdığı anlamına da gelmemektedir. Ancak çoğunluğunun mücehhez olduğu bir takım özelliklerden söz etmeye çalışacağız.

İLK DÖNEM TOPLUMSAL ŞARTLAL

Hz. Muhammed’in(a.s.v) peygamber olarak görevlendirildiği zamana göz atmakta fayda görüyorum.

O dönemde;

İnsanların inanç anlamında bir sapmayla karşı karşıya olduklarını görmekteyiz.

İnsanlar putlara tapmakta, Allah’a inanmakla birlikte Allah ile birlikte başka ilahlar edinmekteydiler.

Ahiret inancı sonderece zayıf ve belki çok az kimsede bulunmaktaydı.

Yeniden diriltilmeyeceklerine inanmaktaydılar. Ne varsa bu dünyada vardır. Bizler doğarız,yaşarız ve ölürüz.Bundan başka bir hayat yoktur diye inanıyorlardı

Ahlakın ayaklar altına alındığı bir dönemdi

Faizciliğin çok yaygın olduğu ve faizle borç alan bir kimsenin bu borcun altında inim inim inlediği bir dönemdir.

Fakirlerin ezildiği, zenginlerin lüks ve refah içinde yaşadığı, kadının hiçbir değerinin olmadığı,kız çocuklarının diri diri gömüldüğü,bir dönemdir.

Kölelerin bir eşya gibi satılıp alındığı ve hiçbir haklarının olmadığı bir dönem

Fuhşun ve zinanın yaygın olduğu

Kabile savaşları nedeniyle insanların bir birlerini hunharca öldürdükleri bir dönemdir.

Güçlünün, zayıfı ezdiği, riya, gösteriş, gurur, şan ve şöhretin, bir erdem olarak görüldüğü bir dönemdir.

Dinin oyun ve eğlence haline getirildiği, tevhit dinin tüm ibadet şekilleri belli bir oranda değiştirildiği ve şirkin bulaştırıldığı bir dönemdir.

İşte böyle bir dönemde gelen İslam dini, Bu toplumu dönüştürdü ve tüm insanlık için örnek bir nesil yaptı tüm insanlık bu başarıyı takdir etmek zorundadır.

YA BUGÜN DURUM NEDİR?

İnsanların bir birine taptığı, yetmiyormuş gibi birde kendi nefsine taptığı bir dönemde yaşıyoruz.

Kadınların bir mal gibi pazarlandığı, reklam ve ticaretin metaı haline getirildiği

Güçlünün zayıfı ezdiği

İnsanların kitle imha silahları ile hunharca bir birlerini katlettiği,

Faiz düzeni ile tüm insanlığın esir alındığı benciliğin, makam ve şöhretin erdem olarak görüldüğü bir çağda yaşıyoruz.

Modernizm dininin insanları çepe çevre kuşattığı ve her şeyin haz ve konfor ölçüleri ile değer kazandığı

İlahi olanın hayattan sökülüp atıldığı, modernizm tarafından hayatın tüm alanları ile ilgili yeni ölçülerin koyulduğu,

Neslin ve ekinin ifsat edildiği bir çağda yaşıyoruz.

İşte Kur’an’ın indiği topluma ne kadarda benziyor değil mi?

Peki İlk nesli örnek nesil haline getiren özellikler bu günün Müslümanlarını da ideal bir toplum haline getirebilir mi?

 

Sahabe toplumunun temel özellikleri:

Onlar bilgi kaynaklarını kirletmemişlerdir

Onların beslendikleri yegane kaynak Kur’an dı. Onlar kaynaklarını bulanıklaştırmamışlardı. Tertemiz akan bir suyun kaynağından içiyorlardı. Onlar, Allah’ın elçisi ile birlikte kulaklarını kabartıyor acaba Allah bize ne diyecek diye bekliyorlardı.

Aralarında Allah’ın elçisi vardı. O, Allah’tan gelen mesajları önce kendisi hayatına geçiriyor ve hemen ashabına tebliğ ediyordu.Tebliğ ederken ne bir harf eksik nede bir harf fazla aktarıyordu. Zaten bunu yapamazdı ki Allah, Hakka Suresi-44-46-Eğer kendi sözlerini bizim sözlerimiz diye söyleseydi onu yakalar şah damarını keserdik.” Buyuruyor.

Peygamber onlar için İslam’ın yaşanması ve yeryüzünde hakim kılınması için gönderilen bir rehberdi. Önderdi, onda ashap ve tüm müminler için güzel örnekler vardır.

İşte onlar bu tertemiz, apaçık, şüpheden ari, hidayet kaynağı olan Kur’an’dan besleniyorlardı.

Sahabe nesli Kur’an ile; fikirlerini, düşüncelerini, inançlarını, adet, gelenek ve göreneklerini biçimlendiriyorlardı.

Kur’an-ı Kerim, sahabe arasında nesne değil özne durumundaydı.

Hasan Turabi ilk Kur’an neslini “müçtehit toplum” diye tanımlar. İlk nesil okuma, anlama, fıkhetme çabasını göstermiştir. Soru ve hesap sormayı bilmiştir. Düşünen, tefekkür eden, üreten, ehil insanları seçebilen, seçtiklerini denetlemeyi bilen, uyarabilen bir toplumdu. Hatta iş konusunda her şeye rağmen kendileriyle istişare eden Resulullah’a bile vahye dayanmayan tercihlerine katılmayıp farklı teklifler getirebilen, Resulullah’tan sonraki halifeleri hutbedeyken susturabilen, hesaba çekebilen bir toplumdu.

Aralarında ki Kur’an Muhaciri, Ensarla -Evs kabilesini Hazreç kabilesi ile kardeş yapmıştı ama Bu günün Müslümanlarını kardeş haline getiremedi. Çünkü biz bilgi kaynaklarımızı kirlettik,İlahi olana beşeri olanı karıştırdık ve bununla bir inanç ve hayat tesis etmeye başladık.

Mevdudi;Cuma konuşmaları kitabında Saat örneği vermiştir. Ve soruyor bu saat niçin çalışmıyor diyorlar, çünkü saatin hiçbir yeri orijinal değil ki her kes bir yerden bir parça getirmiş ve saate takmış bu halde saat nasıl çalışabilir ki?

Sahabenin İnancını Kur’an şekillendirmişti

Peygambere olan inançları

Çok iyi tanıdıkları Hz. Muhammed’in Allah’ın elçisi ve kulu olduğuna inanıyorlardı. Onun da diğer insanlar gibi bir insan olduğuna ancak ve ancak Allah’tan vahiy aldığına inanırlardı. Peygamberin beslendiği tek kaynağın vahiy yani Kur’an olduğunu düşünüyor ve böyle inanıyorlardı

Allah’a olan inançları

Hz.Muhammed’in vahiy yolu ile kendilerine tanıttığı Allah’ın Tüm alemlerin rabbi olduğuna, yerin ve göğün hükümranlığının onun elinde olduğuna, insanların nasıl bir hayat yaşayacaklarını belirleme yetkisinin ve hüküm koyma yetkisinin sadece onda olduğuna, terbiye edenin, affedenin, rızık verenin, bela ve musibet verenin, hayır ve iyiliğin sahibinin Allah olduğuna inanıyorlardı, onun her an insanlara yakın olduğuna ve ona ulaşmanın zor olmadığına inanıyorlardı.

Kur’an’a olan imanları

Peygamberin getirdiği mesajların, Allah’ın kelamı olduğuna, apaçık mesajlar olduğuna ve şifa kaynağı olduğuna, hidayetin tek kaynağının Allah’ın mesajları olduğuna,bu mesajlara sarılanın kurtulacağına bu mesajlara kulak tıkayan ve sırt dönenlerin hüsrana uğrayacağına, bu kitaptan hesaba çekileceğine inanıyorlardı

Ahiret gününe olan inançları:

Bir gün bu dünyanın son bulacağını ve herkesin mahşer alanında toplanacağını, o gün sorguya çekilmeyen kimsenin kalmayacağını, tartının kurulacağına ve tartıda zerre miktarı sevap işlemişse onu bulacağını,aynı şekilde zerre miktarı günah işlemiş ise onu da bulacağını,kimki sevaplarını günahlarından ağır getirmişse cennete gireceğine,kimde günahlarına sevaplarına ağır getirirse cehenneme gireceğine.O günün din günü olduğuna ve din gününün İnfitar suresinin 19.ayetinde belirtildiği gibi hiç kimsenin hiçbir kimse için bir şey yapamayacağı ve tüm işlerin Allah’a kalacağına inanıyorlardı.Onlar başkalarına bel bağlamıyor yalnızca Allah’ın emir ve yasaklarına kilitlenmişlerdi.

Onlar İnançları uğruna bedel ödediler ve hiç yılmadılar

Sanki bir eğitimden geçercesine sahabe tek tek Allah’ın önlerine çıkardığı imtihanlardan geçiyorlardı.

İlk imtihanları atalarından gördükleri dini ve tüm yaşam biçimini reddetmeleri ve tek olan Allah’a imana çağrılmaları idi. Onu geçtiler ve Allah’a, onun istediği gibi iman ettiler.

İkinci imtihana geldiler, Sıra bu imanlarının bedelini ödemeye gelmişti. Çok büyük işkencelere ve baskılara maruz kaldılar. Kimisi şehit oldu. Hz.Yasir’i ve Hz.Sümeyye’yi şehit ettiler,Hz. Bilal’e yapmadık işkence bırakmadılar onlara boykot uygulandı, Müslümanların zengin olanları işkence görmüyorlardı ama onlarda malları ile imtihandaydılar köleleri, düşkünleri malları ile destekleyeceklerdi. Sonra topyekûn hicretle imtihan edildiler ve bu imtihanı da verdiler. Onlar Mekke’de tüm mallarını ve akrabalarını bırakarak Medine’ye hicret ettiler.

Onlar Allah’ın ve Resulünün emirlerine karşı nasıl davranıyorlardı

Emir ve yasaklara karşı duyarsız değillerdi.

Onlar, Kur’ân’ı amele dönük olarak okudular. Kültürlerini geliştirmek, bilgilerini artırmak, malumatlarını çoğaltmak maksadıyla Kur’ân okumadılar. Verilen emirleri sorgulamadılar; anında pratiğe döktüler.

İmanın imtihanını vermeden,sadece “İman ettik!” demekle kurtulamayacaklarının Yani Ankebut Suresi 2-3 ayetlerinde belirtilen mesaja uygun davrandılar.

Vahye dayalı bilgilerini önce bilince sonra da amellerine hâkim kılarak hayatı ibadet kılma çabası içine girdiler.

İçki yasağı geldiğinde yasağa karşı direnmediler ve hemen itaat ettiler.

Kadınların başlarını örtmeleri gerektiğine dair ayet indiğinde kadınlar bir başörtüsü satın alıncaya kadar beklemediler yatak çarşaflarını örtü yaptılar ve başlarını örttüler.

Onlar hiçbir emri yarına bırakmadılar ve hayatlarına geçirme konusunda tereddüt göstermediler.

Dikkatedin! Allah onların uygulayamayacağı bir emri de vermemiş her bir emrin bir zamanını beklemiştir. Tedricilik esasına göre ayetler inmiştir.

KENDİ ARALARINDA KURDUKLARI KARDEŞLİK BAĞI

Müminler ancak kardeştirler düsturuna tüm hücreleriyle inanmış ve kardeşleri uğuruna her türlü fedakarlığı göstermişlerdir. Mekkede kurulan kardeşlik bağları, Medine’de ensar ile muhacirler arasında en üst seviyeye çıkarılmış ve bir binanın tuğlaları gibi birbirlerine geçmiş bir topluluk oldular.Allah için birbirlerini sevdiler. Paylaştılar,

TEŞKİLATLI OLUŞLARI VE LİDERLERİEN OLAN İTEATLERİ

Onlar başı boş bir topluluk değillerdi. Tüm davranışlarını adeta bir ordunun askerleri gibi şekillendiriyorlardı.Namazda saf tutarken hac ta tevafa giderken,zekatlarını verirken, savaşa giderken hep bir ordu disiplininde yapıyorlardı.Başlarında bir peygamber vardı ama o peygamber aynı zamanda onların lideriydi.Müslümanlar için ilk İslami hareket örneklerini onların hayatlarında görüyor ve tüm insanlık için örneklik teşkil ediyordu.

DÜNYA İLE OLAN İLİŞKİLERİ

Onlar dünyaya kazık çakmak için gelmemişlerdi. Misafir gibi davranıyorlardı. Dünyanın bir oyun ve eğlence olduğunu ve ahiret hayatının daha hayırlı olduğunu biliyorlardı. Onlar bütün ömürlerini dünyayı mamur etmek için harcamıyorlardı. Asıl gayeleri insanların özgürleşmesi ve İslam’a girmeleri,dünyanın adalet ve saadet yurdu haline gelmesiydi.Bunun için de çok çalışmalılardı

AHLAKLARI ÇOK GÜZELDİ.

Kendisi için istediğini kardeşi içinde isteyen bir topluluktu.

Tevazu sahibiydiler

Yardımlaşmayı seviyorlardı

Sıkıntılı anlarında ve sevinç anlarında birbirlerinin yanlarındaydılar

Cömerttiler, ikramı seviyorlardı

Ben merkezli değil biz merkezliydiler

Ve onlarca güzel ahlak örneklerini üzerlerinde taşıyorlardı….

Özetlersek;

1-Kaynakları Sahihti

2-İnançları İlahi murada uygundu.

3-İnançları uğruna bedel ödediler.

4-İnançlarını amele dökmüşlerdi.

5-Kardeşlik bağları güçlüydü.

6-Ahlakları güzeldi.

7-Teşkilatlı bir topluluktu

8-Dünyanın süsüne kapılmamışlardı.

Ne zaman ki İslami yaşantısı olmayanlar, bizim yaşantımıza baktıklarında ah keşke bizde bunlarla birlikte olsak diyecek bir duruma gelirsek biliniz ki İslam’i bir toplum için ilk adımlar atılmış demektir.

Yani farklık oluşturmak zorundayız.

Bir köle Müslüman olunca Hz.Ebubekir, Hz.Osman, Hz.Abdurrahman Bin af ile kardeş oluyordu ve aynı mindere oturuyorlardı. Bu gün neden insanlar kendi hayatlarını bırakıp da Müslümanların safına girsinler neyimiz var bizim!

Bir zengin Müslüman olunca zulmü önleyecek ve insanlık için adil bir dünya kurabilecek bir ortama kavuşuyordu. Kibirden, sefahatten, gösterişten, kurtularak tevazua ve gönül ferahlığına kavuşuyordu. Ya bugün niçin bir zengin aramıza katılsın bizler ne yapıyoruz ki?

Bu soruları arttırdığımızda belki kendimizi düzeltir ve tüm insanlık için bir kurtuluş yolu açarız. Vesselam.

Allah yar ve yardımcımız olsun!”

 

 

Paylaş

Yazar Hakkında

Yoruma kapalı.