Araf 34-103 Ayetlerini Müzakere ettik..27-28 Mart 2015

0

A’RAF SURESİ
34-103 AYETLER

Surenin 1-33 ayetleri daha önceki derste işlendi. O ayetlerde Adem(a.s) kıssası ayrıntılı olarak ele alınmıştı.Dersin ana konusu İMTİHAN dı. İnsanoğlunun bu dünyaya imtihan için gönderildiği ve şeytanın bu imtihanda ki rolü anlatılmıştı. Bu günde A’raf suresi 33 ve 103. ayetler arası işlenecektir. Bu ayetlerde de geçen dersin devamı niteliğinde konular görülecektir.

34. Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar ne de bir an ileri gidebilirler.

İnsanların ve toplumların, imtihan için gönderildikleri bu dünya hayatında kendiler için takdir edilen bir ömürleri vardır. Bu ömür ne tehir edilir nede takdim edilir.Bu ecel insan tarafından bilinmediğinden her an bu dünya hayatına veda edecekmiş gibi yaşaması istenmektedir.

35. Ey Âdemoğulları! Size kendi içinizden ayetlerimi anlatacak peygamberler gelir de kim sakınır ve kendini ıslah ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.36. Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler var ya, işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

Her kim ki Allah’ın elçilerinin getirdiklerine inanır ve onlara karşı gelmekten kendini korur ve kendindeki kötü yönlerini ıslah etmeye çalışırsa onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Ancak kim ki gelen mesajı inkar eder ve nefsini yenip bu mesajlara göre bir hayat yaşamayı başarmaz ise işte onlar için acıklı bir azap vardır. Onlar orada ebedi kalacaktır. İmtihanın özünde bu vardır.
Allah’a karşı acziyetlerinin farkında olmayan insanlar Allah’a kulluk edemezler. Kulluk acziyetin dışa vurulmuş halidir.
Bu ayet gurubunda kendileri için korku ve üzüntünün olmayacağı kişileri açıklanmaktadır. Onlar kendilerine ulaşan mesajlara iman ederek İslam dairesi içine giren ve Allah’ın emrettiği şeyleri yapma konusunda hassasiyet gösteren ve yasakladığı şeylere yanaşmayan ve her an kendini ıslah etmek için çabalayan kişiler olduğu beyan edilmiştir.

37. Allah’a yalan iftira atan ve onun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır.(1) Onların yazılandan nasipleri kendilerine erişecektir. Sonunda elçilerimiz (2) gelip canlarını alırken “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduğunuz(dua kavramı)(3)tanrılar nerede?” derler. (Onlar da) “Bizden sıvışıp gittiler” derler. Ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler.

1-Şirk, zulüm kavramı ile açıklanmıştır.

2-Burada Melekler için resul kavramı kullanılmıştır. Gönderilen elçi anlamına gelir.

3-D-a-v kavramı Kur’an da birçok anlamda kullanılmıştır. Örnek;

1. Çağrı (nidâ)

“Sizi çağırdığı gün, O’na hamd ederek davetine uyarsınız ve (kabirlerinizde) pek az bir müddet kaldığınızı zannedersiniz.” (İsra, 17/52; bk. Enbiya, 21/45; Fatır, 35/14; Kamer, 54/10)

2. İstiâne / Birinden yardım isteme

“Kulumuza indirdiğimiz Kur’ân’dan şüphe ediyorsanız,siz de onun benzeri bir sûre meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz, Allah’tan başka, güvendiklerinizi de yardıma çağırın.” (Bakara, 2/23; bk. Yunus, 10/38; Mu’min, 40/26)

3. Söz (kavl)

“Azabımız onlara (helak ettiğimiz toplumlara) geldiğinde sözleri, ancak ‘biz gerçekten zalimlermişiz’ demekten ibarettir.” (A’raf, 7/5; bk. Yunus, 10/10; Enbiya, 21/15)

4. İstifhâm / Bir şeyi sormak, anlamak istemek

“Ey inananlar! (Elci), sizi yaşatacak şeylere çağırdığı zaman Allâh’ın ve Elçisinin çağrısına koşun ve bilin ki, Allah, kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz, O’nun huzuruna

toplanacaksınız.” (Enfal, 8/24; bk. Bakara, 2/68; Yunus, 10/25; Kehf, 18/58;

Mu’minun, 23/73; Nuh, 71/5, 8)

5. İstekte bulunmak, yalvarmak (suâl)

“Kullarım, sana benden sorarlarsa (de ki): Ben (onlara) yakınım, dua edip yalvaran, bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm…” (Bakara, 2/186; bk. A’raf, 7/134; Zuhruf, 43/49; Mu’min, 40/49, 60)

6. İbadet

Kur’an’da bircok ayette “dua” kelimesi ve turevleri bu anlamda kullanılmıştır. Şu ayetleri ornek olarak verebiliriz:

“De ki: ‘Biz hiç Allah’ı bırakıp da bize fayda da, zarar da vermeyecek şeylere ibadet eder miyiz?…” (En’am, 6/71)

“Onlar (Rahman’ın kulları), Allah’ın yanında başka tanrı tutup ona ibadet etmezler…” (Furkan, 25/68; bk. Mu’minun, 23/117; Cin, 72/18, 20)

7. İman
“De ki: ‘İbadetiniz / imanınız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?’…” (Furkan, 25/77) Bu ayetteki “dua” kelimesi ibadet anlamına gelebileceği gibi iman anlamına da gelir. (Buhari, İman, 2) İbadet kavramı, iman kavramını da icine alır. Bir insanın ibadet edebilmesi icin her şeyden once iman etmesi gerekir.

Bu ayette de ibadet anlamında kullanılmıştır.

Allah, insanlara gönderdiği elçilerle tek olduğunu ve ortağının olmadığını beyan etmesine rağmen müşrikler Allah’a iftira ederek sanki ortağı varmış gibi ondan başka ilahlara ibadet etmektedirler.Bu sebeple Allah’a iftira etmişlerdir. Sorgu günü Allah onlara “hani bana ortak koştuğunuz o ilahlar nerede?” diye soracak. Onlar da diyecekler ki kaybolup gittiler.Böylelikle nankör olduklarını itiraf etmiş olacaklardır.

38. Allah buyuracak ki: “Sizden önce geçmiş cin ve insan toplulukları arasında siz de ateşe girin!” Her gurup diğer guruba lânet edecekler. Hepsi birbiri ardından orada (cehennemde) toplanınca, sonrakiler öncekiler için, “Ey Rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar! Onun için onlara ateşten bir kat daha fazla azap ver!” diyecekler. Allah da: Zaten herkes için bir kat daha fazla azap vardır, fakat siz bilmezsiniz, diyecektir.39. Öncekiler de sonrakilere derler ki: Sizin bize bir üstünlüğünüz yok. O halde siz de kazandıklarınıza karşılık azabı tadın!40. Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremiyeceklerdir! Suçluları(Mücrimin) işte böyle cezalandırırız!41. Onlar için cehennem ateşinden döşekler, üstlerine de örtüler vardır. İşte zalimleri böyle cezalandırırız!
O gün herkes bir birini suçlayacaktır. Sonrakiler öncekileri, öncekiler sonrakileri suçlayacaktır. Halbu ki herkese arttırılmış kat kat azap vardır. Çünkü hepsinin kendi konumlarına göre suçları vardı. Atalarına yani öncekilere, sorgulamadan ve akıllarını kullanmadan tabi olanalar yani atalarının dinine uyanların suçları sorgulamadan batıl olan atalarının dinine ve inançlarına tabi olmalarıdır. Ataların suçu ise batıl bir inancı ortaya çıkarmaları ve insanlara kötü örnek olmaları yani saptırıcı rol oynamalarıdır. İşte o gün herkes işlediği suçun karşılığını görecektir.
Bunlar yaptıklarının karşılığı olarak cehenneme gideceklerdir. Onların temel suçu Allah’ın mesajlarına karşı kibirlenerek onlara uymayı nefislerine kabullendirememeleri ve inkar etmeleridir. Onlar asla cennete giremeyeceklerdir. Deve iğne deliğinden girer mi? işte onlarda cennete giremeyecektir.

42. İnanıp da iyi işler yapanlara gelince -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife yüklemeyiz- işte onlar, cennet ehlidir. Orada onlar ebedî kalacaklar.43.Onların kalplerinden tasayı söker atarız. Onlar altlarından ırmaklar akarken derler ki; “Bize doğru yolu gösteren Allah’a hamdolsun! Allah bize doğru yolu göstermeseydi kendiliğimizden biz doğru yolu bulamazdık. Hakikaten Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler.” Onlara: İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere(yemelun)karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir.44. Cennet ehli cehennem ehline: Biz Rabbimizin bize vadetiğini gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size vadettiğini gerçek buldunuz mu? diye seslenir. “Evet!” derler. Ve aralarından bir çağrıcı, Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun! diye bağırır.45. Onlar, Allah yolundan alıkoyan ve onu eğip bükmek isteyen zalimlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir.

Allah, kullarına taşıyabileceği kadar yük yüklemiştir.Yani Allah kullarından yapamayacakları hiçbir şeyi istememiştir.Bu çok önemlidir.Eğer Allah Kur’an da kullarından bir şey yapmalarını istemişse veya onlardan bir şeyi yapmalarını yasaklamışsa mutlaka insanoğlunun yapabileceği bir şeydir.İnsanın bu manada mazereti yoktur. İnsan bu dünya hayatında imtihandadır. İmtihanı kazanmak İman etmek ve imanın gereği olan Salih ameller(Allah’ın yapın dediği ve Allah’ın yapmayın dediği konularda Allah’ın iradesine göre davranmaktır Salih amel)işleyenler cennete gireceklerdir. Allah’ın insanlar üzerindeki lütfu çok büyüktür.Allah yaptıklarına karşılık onlar cennette ebedi kalacaklardır dediğine göre Allah insan eylemlerine çok değer veriyor demektir. Ama aynı zamanda insan da hidayet yolunu gösterenin Allah olduğunu ve eğer doğru ile yanlışı peygamberleri aracılığı ile insanlara göstermeseydi kendi kedine doğru yolu bulamayacağının farkında olmalı ve Rabbine çokça şükretmelidir. Cennete girenlerde cehenneme girenlerde Allah’ın vadettiklerini bir gerçek olarak görecek ve itiraf edeceklerdir.

Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun o zalimler ki;
1-Allah’ın dinini eğri büğrü yani eksik ve yanlış veya insanlığının sorunlarını çözecek yegâna sistem olmadığını göstermeye çalışanlar yani Allah’ın dinini isteyerek veya istemeyerek yaşanmayacak bir din haline getirenler
2-Böylelikle İnsanları Allah’ın dinine inanmaları ve onun dinini yaşamaları konusunda bir set çekenler
3-Ahireti inkar edenler bunca yaptıklarının karşılığında bir gün sorguya çekileceklerini düşünmeyenler ve sorguya göre bir hayat yaşamayanlar.

46. İki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir perde ve A’râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet ehline: “Selâm size!” diye seslenirler.47. Gözleri cehennem ehli tarafına döndürülünce de: Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma! derler.48. (Yine) A’râf ehli simalarından tanıdıkları birtakım adamlara seslenerek derler ki: “Ne çokluğunuz ne de taslamakta olduğunuz büyüklük size hiçbir yarar sağlamadı.49. Allah’ın, kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyeceğine dair yemin ettiğiniz kimseler bunlar mı?” (ve cennet ehline dönerek): “Girin cennete; artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz” (derler).50. Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da bize verin! diye seslenirler. Onlar da: Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır, derler.51. O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz.

Allah, cennet nimetlerini kafirlere haram kılmıştır. O kafirler ki;
1-Dinlerini oyun ve eğlenceye almışlar ve dünya hayatı onları aldatmıştır.
Bu ayetten anlıyoruz ki kafirlerin de bir dini var ancak bu dini dünyalarına alet ederek, dünyevileştirerek oyun ve eğlenceye çevirmişler. Bazen dinlerinin gereklerini yaparlar keyifleri yerinde değilse dinlerinin emirlerini hiç dikkate almazlar. Onlar için din uyulması gereken bir şey değil belki de kendilerine uydurabilecekleri bir şey olarak görmekteydiler. Bu tür din algıları günümüzde de mevcut olduğunu görmekteyiz yani bu ayetler bizden uzak değildir.
Mekke toplumu inançlı bir toplumdu ancak dinlerini
2-Kıyamet ve sorguyu unutanlar
Rabbimiz, kıyameti inkar ettiler demiyor kıyameti unuttular diyor. Yani bir gün yaptıklarının hesabının sorulacağını unuttular ve dünyaya dalıp Allah’ı unuttular. Allah’ın emirlerini kulak ardı ettiler.
3-Allah’ın ayetlerini bile bile inkar edenler
Allah’ın ayetlerini inkar ettiler, yani gönderilen mesajların Allah’tan geldiğini inkar ettiler.Onlar Allah’a inanıyorlardı ancak Allah ayetlerini göndermek için neden bir insanı seçsin ki diyorlardı.O da bizim gibi bir insan biz neden ona tabi olacağız ki diyorlardı.

52. Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere açıkladığımız bir kitap getirdik.53. (Fakat onlar), Onun tevilinden(Bildirilen gerçeklerin vuku bulmasını) başka bir şey beklemiyorlar. Tevili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bizim şefaatçılarımız var mı ki bize şefaat etsinler veya (dünyaya) geri döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduğumuz amellerden başkasını yapalım? Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler (putlar) da kendilerinden kaybolup gitti.54. Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah’tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!55. Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.56. Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır.57. Rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderen O’dur. Sonunda onlar (o rüzgârlar), ağır bulutları yüklenince onu ölü bir memlekete sevkederiz. Orada suyu indirir ve onunla türlü türlü meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Her halde bundan ibret alırsınız.58. Rabbinin izniyle güzel memleketin bitkisi (güzel) çıkar; kötü olandan ise faydasız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte biz, şükreden bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz

Bu kitap, Müminler için yol gösterici ve Rahmet olarak gönderilmiş bir kitaptır. Ancak yol gösteren değil bir yolda ki kura taş mesabesinde bile göremediğimiz bir toplumda yaşıyoruz. Kitabı bir nesne gibi görüyoruz. Bizim yolumuzu çizen hayatımızı belirleyen ne yapıp ne yapmayacağımızı bize bildirine bir kitap gibi görmüyoruz. Bu yüzden bu kitap bize rahmet olarak yansımıyor. Bu kitap Bilgi ile açıklanmış ayetler içeren bir kitaptır. Her ayeti nice hikmetler ve kainatın sırlarının içeren birer hazinedir.

Onlar kıyameti unuttular sanki gelmeyecekmiş gibi yaşadılar. O gün onlar geri dönmek isteyecekler ama ne fayda geri dönmek mümkün mü? Geri dönüp yaptıkları amellerden başka ameller işlemek isteyecekler ancak buna müsaade edilmeyecektir. Ameller kesilmiştir. Hesap günüdür o gün Şefaatçi arayacaklar ama nerede şefaat edecek kişiler şefaat yalnız Allah’a aittir. O gün orada Allah’ın hükmünden daha adil hükmedecek kişi mi var ki şefaatçi olacak ve onları kurtaracak?

Allah, kâinattaki tüm varlıkları yaratandır. Elbette ki yaratılanların nasıl hareket edeceklerine dair kuralları da koymaya en çok hak sahibi olan da Allah’tır.

Yani biz rüzgârı ve yağmuru göndeririz eğer toprak güzelse ve verim verebilecek durumda ise bitkisi güzel çıkar ancak toprak kötü ise bitkisi kötü çıkar işte insan da böyledir. İnsan kendini vahye açarsa vahi onu inşa eder ama kendisini vahye kapatırsa vahi onu inşa etmez.

NUH KAVMİ :
59. Andolsun ki Nuh’u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.
60. Kavminden ileri gelenler dediler ki: Biz seni gerçekten apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz!61. Dedi ki: “Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yoktur; fakat ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim.62. Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve ben sizin bilmediklerinizi Allah’tan (gelen vahiy ile) biliyorum.63. (Allah’ın azabından) sakınıp da rahmete nâil olmanız ümidiyle, içinizden sizi uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı?”64. Onu yalanladılar, biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık, âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk! Çünkü onlar kör bir kavim idiler.

Nuh(a.s) kavmi de uzun uğraşına rağmen Allah’a iman etmediler ve ona kulluğa yanaşmadılar.Sonuçta helak oldular

65. Ad kavmine de kardeşleri Hûd’u (gönderdik). O dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Hâla sakınmayacak(takva sahibi olmayacak mısınız?) mısınız?”66. Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz.
67. “Ey kavmim! dedi, ben beyinsiz değilim; fakat ben âlemlerin Rabbinin gönderdiği bir elçiyim.
68. Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.69. Sizi uyarmak için içinizden bir adam vasıtasıyla Rabbinizden size bir zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki(vezkuru) O sizi, Nuh kavminden sonra onların yerine getirdi ve yaratılışta sizi onlardan üstün kıldı. O halde Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.”70. Dediler ki: Sen bize tek Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir.71. (Hûd) dedi ki: “Üzerinize Rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah’ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!”72. Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi yalanlayıp da iman etmeyenlerin kökünü kestik.

Hud(a.s) kavmi de onu inkar etti ve kulluğa yanaşmadı. Sonunda helak oldular.

73. Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. O da, size bir mucize olarak Allah’ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah’ın arzında yesin, (içsin); ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar.74. Düşünün ki, (Allah) Âd kavminden sonra yerlerine sizi getirdi. Ve yeryüzünde sizi yerleştirdi: Onun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini hatırlayın (vezkuru )da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.75. Kavminin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar, içlerinden zayıf görülen inananlara dediler ki: Siz Salih’in, Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz? Onlar da Şüphesiz biz onunla ne gönderilmişse ona inananlarız, dediler.76. Büyüklük taslayanlar dediler ki: “Biz de sizin inandığınızı inkâr edenleriz.”77. Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler.78. Bunun üzerine onları o (gürültülü) sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü dona kaldılar.
79. Salih o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.

Salih (a.s) kavmi de ona inanmadı ve Allah’a kulluğa yanaşmadı. Sonunda helak oldular.

80. Lût’u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: “Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhuşu mu yapıyorsunuz?81. Çünkü siz, şehveti tatmin için kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkın bir milletsiniz.(Kavmun musrifun)”82. Kavminin cevabı: Onları (Lût’u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temiz insanlarmış!(yetetehherunlar) demelerinden başka bir şey olmadı.83. Biz de onu ve karısından başka aile efradını kurtardık; çünkü karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi.84. Ve üzerlerine (taş) yağmuru yağdırdık. Bak ki günahkârların(Mücrimlerin)sonu nasıl oldu!

Lut kavmi de peygamberlerini dinlemedi ve yaptıkları kötü fiilden vazgeçmedi. Ve onlarda helak olanlardan oldular.

85. Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir(Beyyinat); artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.86. Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak(tuadun) ve o yolu eğip bükmek isteyerek(ve tesuddune an sebilillahi) öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın ki, bozguncuların sonu nasıl olmuştur!87. Eğer içinizden bir gurup benimle gönderilene inanır, bir gurup da inanmazsa, Allah aranızda hükmedinceye kadar sabredin. O hükmedenlerin en iyisidir.88. Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: “Ey Şuayb! Ya bizim dimimize dönersin yada seni ve seninle beraber inananları memleketimizden çıkaracağız. (Şuayb): İstemesek de mi? dedi.89. Doğrusu Allah bizi sizin dininizden(Millete kavramı) (şirkten) kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah’a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah dilemiş başka, yoksa ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah’a dayanırız. Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet(ifteh)! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın.(ehsenul fatihin)90. Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Eğer Şuayb’e uyarsanız o takdirde siz mutlaka kaybedenlerden ağlarsınız.91. Derken o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü donakaldılar.92. Şuayb’ı yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç oturmamış gibiydiler. Asıl kaybedenler Şuayb’ı yalanlayanların kendileridir.93. (Şuayb), onlardan yüz çevirdi ve (içinden) dedi ki: “Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!”

Şuayb (a.s)Öğütleri
Allah’a kulluk edin.
Allah tan başkasına ibadet edipte ona şirk koşmayın
Ölçüyü tam yapın
Mizan tartıyı tam yapın
İnsanların malını eksik vermeyin
Yeryüzünde sulh ve selah varken insanlar adil ve barış içinde yaşarken yeryüzünde fesat çıkarmayın
İnanları tehdit ederek Allah’ın yolundan alı koymayın
Allah’ın yolunu eksik, yanlış, batıl ve yaşanmaz bir din olarak gösterip de insanları bu dinen çevirmeyin

Tüm bunları yapın eğer İMAN EDENLERDEN İSENİZ!

Ama kavmi bu anlatılan mesajlara kulak asmadı ve inanmadılar. Tehdit ettiler ve dinlerinden dönmelerini istediler. Ancak Allah onları helak etti.

Bizler bu ayetlerde beş peygamberin(Nuh(a.s),Hud(a.s) Lut (a.s) Salih(a.s) ve Şuayb(a.s) ) kavimlerine hitaplarını ve kavimlerin tepkilerini ve sonlarını gördük. Burada çıkaracağımız ortak sonuçlar vardır.
1-Bu peygamberler kavimlerini Allah’a kulluğa davet etmişlerdir.
2-Kavimleri kulluğa yanaşmamışlardır. Yani amellerini değiştirmemişledir. İçinde bulundukları kokuşmuşluk içinde kalmayı tercih etmişlerdir.
3-Bu kavimler helak olmuşlardır. Hem de inkarlarından dolayı değil ifsatlarından dolayı. Yani yeryüzünde işledikleri haram ve haksızlıklardan dolayı helak edilmişlerdir. Her toplumun işlediği haramlar ve sapkınlıklar vardır. Allah’ın elçileri toplumlarını bundan vazgeçirmeye çalışmışlardır. Düşünsenize bu gününün Müslümanlarına bir peygamber gelse ve onları Allah’a kulluğa davet etse, yaptıkları kötülüklerden ve günahlardan vazgeçmelerini istese adı Ahmet, Mustafa, Hasan, Hatice, Ayşe olan kaç Müslüman bu davete icabet edecektir. İşte bunu düşünmek zorundayız.

94. Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını,(peygambere başkaldırdıklarından ötürü bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.
95. Sonra kötülüğü (darlığı) değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve: “Atalarımız da böyle sıkıntı ve sevinç yaşamışlardı” dediler. Biz de onları, kendileri farkına varmadan ansızın yakaladık.

Peygamber gönderilen her kavme daha önceden Allah yoksulluk ve darlıkla imtihan etmiş, Allah’a yalvarıp yakarsınlar ve ona kulluk etsinler diye bunu yapmıştır. Ancak gelen sıkıntı ve darlıktan sonra genişlik ve bolluk verdiğinde bu genişlik ve bolluğun Allah tan geldiğini unutup bu doğal bir süreçtir. Atalarımız da bunu yaşamışlardır. Bazen darlık gelir bazen genişlik gelir derlerse, yani kendilerine verinle nimetlerin sahibinin Allah olduğunu unutup ona kulluk etmezlerse sonuçta helak olurlar

96. O (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve (günahtan) sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de yaptıklarında dolayı onları yakalayıverdik.97. Yoksa o ülkelerin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?98. Ya da o ülkelerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular? 99. Allah’ın azabından emin mi oldular? Fakat ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah’ın (böyle) mühlet vermesinden emin olamaz.100. Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâla şu gerçek belli olmadı mı ki: Eğer biz dilesek onları da günahlarından(seyyietikum) dolayı musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler.101. İşte o ülkeler… Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat öncekilerin inkar ettikleri gerçeklere iman edecek değillerdi. İşte kâfirlerin kalplerini Allah böyle mühürler.102. Onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulamadık. Gerçek şu ki, onların çoğunu yoldan çıkmış bulduk.

Allah,bir topluma azap etmişse mutlaka o toplum nankör bir toplumdur.Allah’ın vermiş olduğu bunca nimeti görmezlikten gelmiş ve Allah’a kulluğa yanaşmamıştır. Yaşadığımız çağda toplum olarak başımıza gelen bunca sıkıntı ve belanın temelinde bizim davranışlarımızın yattığının farkında olmalıyız. Şayet bizler Allah’a hakkıyla inanır ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsak yani kulluğumuzu tam yaparsak Allah değil azap etmek yerden ve gökten nice rızık kapılarını açacağını, yeryüzünde rahat bir yaşam sağlayacağımı belirtiyor.
İnsanların Allah’a karşı nankörlüklerinin bazı sebepleri olabilir. Bunlar
1-Allah’ın azabından ve gazabından emin olmak.Gece,gündüz ve her an Allah’ın azabının gelebileceğini unutmak.Ayrıca Allah’ın azabı illaki bir doğa afeti veya maddi bir eziyetle gelmek sorunda değil Allah birçok yolla nankör kullarına azap eder. Örnek; Anarşi ile, tefrika ile, maddi sıkıntı ile, huzurun ortadan kalkması ile…..ve tüm bunlar insanın yaptığının sonuçlarıdır.İnkarın ve isyanın sebeplerinden biride içinde yaşadığımız toplumun ve bizden önce yaşayan toplumun yaşam biçiminin bizde bıraktığı ön kabullerdir. Bu ön kabuller gerçeği görmemize engel olabilir. Ancak Allah’ın bildirdiği ölçülere göre düşünen insanlar için bu ön kabullerin hiçbir önemi yoktur ve onlar mutlaka hakikati göreceklerdir.

Bir azap olarak kalbin işitemeyecek hale gelmesi. Yani insanın artık gerçekleri göremeyecek hale gelmesi. Bundan daha büyük bir ceza olabilir mi?(Araf 101)

Önümüzdeki sohbette Musa(a.s)ve İsrailoğullarının mücadelesini işleyeceğiz. Allah’a emanet olun.

DSC_0164 DSC_0167 DSC_0168 DSC_0169

Paylaş

Yazar Hakkında

Yoruma kapalı.